Pierre Loti Tepesi’ne Çıkış: Haliç’in Altın Manzarası
İstanbul'un o bitmek bilmeyen enerjisi sizi yorduğunda, şehrin tüm kaosunu bir anlığına unutup nefes alabileceğiniz sihirli bir ye...
İstanbul’a geldiniz ve aklınızda tek bir soru var: Bu devasa lezzet deryasında nereden başlamalı? Her köşe başında iştah kabartan kokular, her vitrinde göz alan tatlılar… Endişelenmeyin, doğru yerdesiniz. İstanbul’un ruhunu gerçekten anlamak istiyorsanız, en iyi rehberiniz midenizdir. Bu yüzden size, Eminönü’nde yapılacak şeyler listesinin en lezzetli maddelerini içeren bir macera haritası hazırladık. Bu rehber, sizi sadece doyurmakla kalmayacak, aynı zamanda şehrin asırlık yemek kültürünün kalbine doğru unutulmaz bir yolculuğa çıkaracak. Hazırsanız, İstanbul lezzetlerini tatma maceramız başlıyor!
Maceramızın ilk durağı, İstanbul’un en hareketli ve otantik noktalarından biri. Burada karşınıza iki ikonik seçenek çıkıyor: Denizin tuzuyla harmanlanmış bir klasik mi, yoksa tarihin içinden gelen köklü bir lezzet mi? Seçim sizin, çünkü ikisi de İstanbul’u “yaşamanın” en lezzetli yolları.
Denizin çağrısına kulak vermek isterseniz, rotanız belli: Eminönü’nün meşhur balık-ekmeği. Galata Köprüsü’nün yanında, martı sesleri ve Haliç’in iyotlu kokusu eşliğinde, sallanan teknelerden birinden aldığınız sıcacık balık-ekmeği yemek, bir yemekten çok daha fazlasıdır; bu, nesillerdir süren bir İstanbul ritüelidir. Bu deneyimi en otantik haliyle yaşamak için 1945’ten beri hizmet veren Tarihi Eminönü Derya Balıkçısı gibi geleneksel tekneleri tercih edebilirsiniz. Eğer sizin için öncelik manzaradan çok, odun kömürünün isli lezzeti ise Mimar Sinan eseri Küçük Çukur Han’da yer alan Meşhur Eminönü Balık Ekmek Yılmaz Usta’nın özel lezzetini denemelisiniz.
Eğer tercihiniz karadan yana ise denizden karaya, İstanbul’un bir başka vazgeçilmezine, Tarihi Yarımada’nın kalbinde atan lezzetine uzanıyoruz: köfte. Ama bu herhangi bir köfte değil. 1893’ten beri aynı reçeteyle, aynı tutkuyla hazırlanan Meşhur Filibe Köftecisi’nin lezzetinden bahsediyoruz. Yüzde yüz dana etinden, kimyon ve soğanla tatlandırılmış bu yumuşacık köfteler, yanında gelen enfes piyazla birlikte adeta bir lezzet şöleni sunuyor. Bu köklü dükkân, sadece bir esnaf lokantası değil, aynı zamanda Balkan mutfak kültürünü günümüze taşıyan canlı bir müze gibidir. Köftenizi yedikten sonra, bu tarihi bölgenin sunduğu diğer güzellikleri keşfetmek için İstanbul Gezilecek Yerler rehberimize göz atabilirsiniz.

Tuzlu lezzetlerle midenizi şenlendirdikten sonra sıra, bu maceranın olmazsa olmazı tatlı finaline geldi. İstanbul’da tatlı bir ara vermek değil, başlı başına bir sanattır. Yüzlerce yıllık birikimle mükemmelleştirilmiş bu sanatı deneyimlemek için size iki farklı felsefeye sahip, ancak ikisi de kendi alanında zirvede olan iki durak öneriyoruz.
İlk seçeneğiniz, baklava denince akla gelen ilk isim, bir lezzet anıtı: Karaköy Güllüoğlu. Yerli ve yabancı gurmeler tarafından şehrin en iyisi olarak kabul edilen Güllüoğlu, baklavayı bir zanaat olarak görür. Burada yediğiniz her dilimde, elle açılmış kağıt inceliğindeki yufkaların çıtırtısını, Gaziantep’ten gelen taptaze fıstıkların aromasını ve mis kokulu sade yağın kalitesini hissedersiniz. Karaköy’deki hareketli dükkanları, süslü bir restorandan çok, odağında sadece ve sadece mükemmel baklava olan bir lezzet atölyesi gibidir.
İkinci durağımız ise bir tatlıcıdan çok daha fazlası; adeta yaşayan bir şekerleme müzesi olan Hafız Mustafa 1864. 1864 yılında Sultan Abdülaziz döneminde kurulan bu mekan, Osmanlı tatlı geleneğinin en sadık temsilcisidir. Sadece baklavasıyla değil, 1926 ve 1938 yılları arasında Avrupa’da kazandığı 12 altın madalya ile de kalitesini kanıtlamıştır. Hafız Mustafa’ya adım attığınızda rengarenk lokumlar, birbirinden lezzetli sütlü tatlılar ve geleneksel şerbetler sizi karşılar. Yani burası, tek bir lezzetin zirvesini arayanlar için değil, Osmanlı tatlı kültürünün zenginliğini bir bütün olarak keşfetmek isteyenler için bir cennettir.

Güneş Haliç’in üzerinde batarken, İstanbul’un temposu yavaşlar ve şehrin ruhu farklı bir mekanda hayat bulur: meyhanede. Günün son lezzet durağı, sadece yemek yemek için değil, aynı zamanda İstanbul’un sosyal dokusunu anlamak için de eşsiz bir fırsattır. Unutmayın, meyhane bir restorandan çok daha fazlasıdır; kökleri Bizans’a dayanan, sohbetin (muhabbetin) başrolde olduğu bir kültür merkezidir.
Meyhane kültürü kendi ritüelleriyle yaşar. Masaya önce birbirinden lezzetli ve taze soğuk mezeler gelir. Ardından, suyla buluştuğunda aldığı beyaz renkten dolayı “aslan sütü” olarak da bilinen rakı kadehleri doldurulur. Rakı, aceleye gelmez; sohbetin ritmini belirler ve saatler boyunca yudum yudum içilir. Çoğu zaman ana yemek yerine, mezelere eşlik eden “ara sıcaklar” tercih edilir ve gece boyunca masadan eksik olmaz.
Bu otantik deneyimi yaşamak için size önerimiz, Eminönü’ne kısa bir mesafede, tarihi Balat semtinde bulunan Agora Meyhanesi 1890. 1890 yılında bir Rum kaptan tarafından kurulan bu tarihi mekan, yıllar boyunca sanatçıların ve aydınların uğrak yeri olmuştur. Fonda çalan Türk Sanat Müziği ve duvarlardaki eski fotoğraflar eşliğinde, kendinizi zamanda bir yolculuğa çıkmış gibi hissedeceksiniz. Bu eşsiz deneyim,İstanbul’da keyifli aktiviteler listenizin en unutulmaz anılarından biri olmaya aday.

Eminönü’ndeki lezzet turunuzu tamamladıktan sonra enerjiniz hala yerindeyse, maceranıza devam edebilirsiniz. Mısır Çarşısı’nın baharat kokulu dehlizlerinde kaybolabilir, hemen yanı başındaki Yeni Camii’nin görkemini seyredebilir veya Eminönü iskelelerinden kalkan bir vapurla kendinizi Boğaz’ın serin sularına bırakarak İstanbul’u bir de denizden selamlayabilirsiniz.
Soru 1: Eminönü’nde balık-ekmek yemek için en iyi zaman nedir? Cevap: En keyifli zaman, öğleden sonra veya akşamüzeri saatleridir. Bu saatlerde hem hava daha serin olur hem de gün batımının Haliç üzerindeki manzarası eşliğinde yemeğinizin tadını çıkarabilirsiniz. Hafta sonları çok kalabalık olabileceğini unutmayın.
Soru 2: Tarihi Yarımada’daki köftecilerde kredi kartı geçerli mi? Cevap: Meşhur Filibe Köftecisi gibi çok köklü ve geleneksel mekanların bazıları sadece nakit kabul edebilir. Ne olur ne olmaz diye yanınızda bir miktar nakit bulundurmanız her zaman iyi bir fikirdir.
Soru 3: Meyhaneye ilk kez gidecek birine ne tavsiye edersiniz? Cevap: Acele etmeyin! Meyhane yavaş yaşanan bir deneyimdir. Garsona danışarak mevsime özel ve mekanın spesiyali olan mezelerden oluşan bir başlangıç yapın. Rakınızı yavaş için ve en önemlisi, yanınızdakilerle bol bol sohbetin tadını çıkarın.
Kaynakça: Bu lezzetler, Türkiye’nin zengin gastronomik mirasının sadece küçük bir parçası. Türk mutfağının ne kadar köklü ve çeşitli olduğunu daha derinlemesine keşfetmek isterseniz, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülük ettiği ve her yıl 21-27 Mayıs’ta kutlanan (https://turkishcuisineweek.com/tr/anasayfa)**’nın‘nın) resmi sitesini inceleyebilirsiniz.
Yorumlar